Muharem Ayý Aþure ve Kerbela
Diyanet Ýþleri Baþkaný Prof. Dr. Mehmet
Görmez, bu yýl ikincisinin düzenlendiði “Ümmetin Vahdeti için Hz. Hüseyin
Sevgisi” adlý uluslararasý sempozyumun açýlýþ programýna
katýldý.
Alulbeyt Vakfý’nýn Ýstanbul Fatih’te Ali Emiri
Kültür Merkezi’nde düzenlediði sempozyumun açýlýþýnda konuþan Diyanet Ýþleri
Baþkaný Görmez, “Bu mübarek günlerin yüzü suyu hürmetine bize bir kýyým tarihi
deðil, bir kýyam tarihi, bir nahoþluk edebiyatý deðil bir þeref tarihi
býrakanlarý saygýyla sevgiyle, muhabbetle selamlýyorum. Aþure gününün bir milat,
bir baþlangýç, bir toparlanma tarihi olduðunu biliyorum. Buradan bu duygu seli
içinde Kerbela’yý selamlýyorum, Kerbela sahrasýný, Kerbela þehitlerini
hadikatü’þ-þüheda’yý selamlýyorum.” dedi.
Hicri yýlbaþý olarak kabul edilen Muharrem
ayýnýn ilk gününün önemine deðinen Baþkan Görmez, “Yeni hicri yýlýnýzý tebrik
ediyorum. Hicretin týpký 14 asýr önce hüzünleri ortadan kaldýrýp daveti ümmete
dönüþtürdüðü gibi, bugün de tüm insanlýða yeniden hayat vermesini Rabbimden
niyaz ediyorum. Hicrî 1435 senesinin ülkemiz, milletimiz, yurt dýþýndaki millet
varlýðýmýz, gönül coðrafyamýz, Ýslâm âlemi ve tüm insanlýk için barýþ, huzur,
mutluluk ve bereket dolu bir yýl olmasýný Rabbimden niyaz ediyorum.” diye
konuþtu.
Baþkan Görmez’in konuþmasýndan önemli
baþlýklar þunlar;
“Ortak hüzünler, kederler bizi
birbirimize kardeþ eder, birbirimize kapýlar açar…”
Her yýl Muharrem’in 10’u, aþûrâ geldiðinde
kalbinde iman taþýyan her kardeþimizi bir acý, bir hüzün, bir elem, bir keder
kaplar. Zira Hicrî 61. yýlýn 10 Muharrem’inde, Hz. Ýmam Hüseyin Efendimizin ve
pek çoðu ehl-i beytten olan 70 kiþinin Kerbelâ çölünde þehadete ulaþtýklarý
tarihtir. Yürekleri dilhûn eden bu acý, bu elem, bu hüzün, bu keder, dünyanýn
neresinde olursa olsun, mezhebi, meþrebi, kültürü, coðrafyasý ne olursa olsun,
kalbinde iman taþýyan, Resûl-i Ekrem’e, ashâbýna ve ehl-i beyt-i Mustafa’ya
zerre kadar muhabbet besleyen her müminin ortak acýsý, ortak elemi, ortak hüznü,
ortak kederidir. Hele hele neredeyse her evde bir Hasan, bir Hüseyin, bir
Fatýma, bir Cafer, bir Zeynelabidin bulunduran bu topraklarda, bu acýyý
yüreklerinin ta derinliklerinde hissetmeyen hiç bir insan gösteremezsiniz. Bizim
mersiyelerimiz, muharremiyelerimiz, münacatlarýmýz, niyazlarýmýz, kasidelerimiz,
ilahilerimiz, nefeslerimiz topyekûn edebiyatýmýz bunun ölmez þahitleridir. Ortak
hüzünler, kederler bizi birbirimize kardeþ eder, birbirimize kapýlar açar.
Geçtiðimiz yýl birincisi düzenlenen
sempozyumun açýlýþýnda yaptýðý konuþmasýna da atýfta bulunan Baþkan Görmez,
þöyle devam etti;
“Hz. Hüseyin’i anmak onun mirasýný
saðlam ve muteber bir bilgi düzleminde ele almayý gerekli
kýlmaktadýr…”
Esasen Hüseyin Efendimizin manevi mirasý
üzerinden yer yer gelgitlere yol açan sorularý iç dünyamda tartýþýrken en çok
cevabýný aradýðým soru onun bize bugün ne sunabileceði oldu. Ýçimde çoðalan
sorular þunlardý: Bugün Hüseyin’in dillere destan mirasý kimleri birleþtiriyor,
kimleri ayrýþtýrýyor? Bugün onun mirasýna her fýrsatta saygý duyan çevrelerin
arasýndaki bilinen soðukluk, mesafe ve kýrgýnlýk nasýl giderilebilir? Onun adýný
her zaman hürmetle telaffuz eden biz Müslümanlar nezdinde bugün Hz. Hüseyin
adýný yeniden ihya edecek bir okuma, bir tefekkür, bir öze dönüþ nasýl
gerçekleþebilir? Hz. Hüseyin’i anmak onun mirasýný saðlam ve muteber bir bilgi
düzleminde ele almayý gerekli kýlmaktadýr. Bugün mazlum zalim saflaþmasýnda, Hak
Batýl ayrýþmasýnda kurucu bir figür olarak adýna baþvurduðumuz Hz. Hüseyin,
tarihsel süreç içinde sembolik bir deðere dönüþmüþtür. Buna karþýlýk Yezid,
tarihsel bir figür olmanýn ötesine giderek her türlü kötülüðün timsali olarak
yeni bir anlam bileþkesine sahip olmuþtur.
“Kerbela, bizler için ayrýlýðýn ve
kavganýn kaynaðý olmamalýdýr…”
Kategorize etme çabasý içinde Hüseyin’le Yezid
arasýnda oluþturulan ayrýþma tarih boyunca varlýðýný sürdürmüþtür. Doðrudan
isimlere atýfla gerçekleþen tarih algýsý giderek bu kavramlarýn, bu sembollerin
gerçek aðýrlýðýnýn sýradanlaþmasý tehlikesini doðurmaya baþlamýþtýr. Bugün kuru
bir atýf zinciri içinde tekrarlanan cümlelerin manevi dünyamýzda oluþturduðu
fukaralýk üzerinde düþünmek gerekir. Hz. Hüseyin’in hepimizi besleyen,
zenginleþtiren ismi etrafýnda derinlikli, entelektüel cehd ve gayretlere
ihtiyacýmýz söz konusudur. Hz. Peygamberin (sav) Risaleti’nin bitiminden sonra
Ýslam dünyasýný en çok etkileyen olaylarýn baþýnda gelen Kerbela, bizler için
ayrýlýðýn ve kavganýn kaynaðý olmamalýdýr. Kerbela olayý rahmet olarak görülmesi
gereken mezhebi farklýlýklarýn bir ölçütü deðildir. Ne Kerbela’da þehit olanlar,
sadece Þiiliðin temsilcisidir, ne de Kerbela faciasýný yaþatan zalimler
Sünniliðin referansýný temsil ederler. Zalimin de mazlumunda ne mezhebine ne
meþrebine bakýlýr.
“Bugün bize düþen Kerbelâ’yý doðru
okumak ve doðru anlamaktýr…”
Kerbelâ’da olup bitenleri bütün çýplaklýðýyla
biliyoruz. Bugün bize düþen Kerbelâ’yý doðru okumak, doðru anlamaktýr. Onu
tarihte yaþanmýþ bir kýssaya, tarihsel bir hadiseye, bir mitolojiye, bir
efsaneye dönüþtürmeye hakkýmýz yok. Ondan dersler ve ibretler çýkarmaya
ihtiyacýmýz var. Herseyden önce bu hadise, bize gücü ve iktidarý elinde
bulunduranlarýn imandan, ahlâktan, faziletten ve insanlýktan uzaklaþtýklarý
zaman güç ve iktidar uðruna, hiçbir deðer tanýmaksýzýn orantýsýz bir güç
kullanarak nasýl zalimleþebildiðini göstermektedir. Biz Müslümanlar için bu
hadisenin en acý yönü, Sevgili Peygamberimizin ahlâkî öðretisine tanýk olanlarýn
henüz hayatta yaþýyor olduðu bir dönemde cereyan etmesidir.
“Kerbela, zulme, zâlime, haksýzlýða,
adaletsizliðe, sömürüye, dayatmaya, gaddarlýða karþý çýkmaktýr…”
Hz. Ýmam Hüseyin’in ve arkadaþlarýnýn, uðruna
canlarýný verdikleri yolu bilmeden, kendilerini feda ettikleri yüce deðerleri
anlamadan, idrak etmeden, yaþamadan Kerbelâ’yý anlamak mümkün müdür? Hz. Ýmam
Hüseyin gibi zulme, zâlime, haksýzlýða, adaletsizliðe, sömürüye, dayatmaya,
gaddarlýða karþý çýkmadan Kerbelâ’yý anlamak mümkün müdür? Kerbelâ’yý anlamak,
Kerbelâ’yý yaþamak, hakka, hakikate, hürriyete, adalete, ahlâka, erdeme,
fazilete, izzete, onura, þerefe sevdalý olmak demektir. Kerbelâ’da can
verenlerin yolu, canlarýný uðruna feda ettikleri Hz. Muhammed Mustafa’nýn, Hz.
Aliyyü’l-Murtaza’nýn, Hz. Fatýmatü’z-Zehra’nýn yolundan baþka bir yol olabilir
mi?
“Kerbelâ’nýn hikmetini, hakikatini,
adaletini, zulme karþý duruþunu evrenselleþtirmemiz gerekirken onun kerbu
belasýný çaðýmýza kadar taþýdýk…”
Kerbelâ’yý doðru anlamak için bize düþen
vazifelerden biri de Kerbelâ’dan bir ayrýlýk-gayrýlýk deðil bir
birlik-beraberlik çýkarmaktýr. Bir sevgi, bir muhabbet devþirmektir. Hz.
Hüseyin’in en büyük gayesi, kendisinden sonra yeni Kerbelalar yaþanmamasý idi.
Kerbela’yý anlamak Hüseyin’ce yaþamaktýr. Þimdi ben sadece ülkemizde,
Anadolumuzda deðil, Ýran’da, Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, Afganistan’da,
Pakistan’da Þii’siyle, Sünni’siyle, Alevi’siyle, Caferi’siyle, Hanefi’siyle,
Þafi’siyle, Kadiri’siyle, Mevlevi’siyle mezhebi-meþrebi ne olursa olsun bütün
Müslüman kardeþlerime seslenmek istiyorum. Kerbelâ’nýn kerbu belâsýný bugüne
taþýmak Kerbelâ’yý anlamak mýdýr? Maalesef bizim Kerbelâ’nýn hikmetini,
hakikatini, adaletini, zulme karþý duruþunu evrenselleþtirmemiz gerekirken onun
kerbu belasýný çaðýmýza kadar taþýdýk. Taþýdýk ki kardeþ kaný akmaya devam
ediyor.
“Kerbela, Hüseyin’ce
yaþamaktýr…
Kerbela kendi varlýðýný hemen her ortamda,
hemen her mecrada sürdürsün ama yeni Kerbela’lardan beri olmanýn yollarý nasýl
inþa edilecek? Biraz da bu sorularý karþýlayacak, cevaplandýracak bir arayýþ
içine girmek gerekiyor. Þimdi etrafýmýzda, yaný baþýmýzda, onlarca yüzlerce
Kerbela figürü yeniden canlanýyor, hayata geçiriliyor. Bunlara nasýl dur
denecek, kim dur diyecek? Fasýlasýz bir saygý ve enerjiyle tarihte olup
bitenlere ah ederken vah ederken þimdi etrafýmýz kan gölüne dönmüþ durumda.
Ýslam dünyasýnýn üç büyük baþkentinden ateþler yükseliyor. Bir mümin olarak ben
her yere Kerbela olarak bakmalýyým her güne aþure olarak bakmalý, dikkat
kesilmeliyim. Beni Hz. Hüseyin’in yanýnda tutacak bir öz bilince sahip
olmalýyým. Beni mazlumdam yana olmaya zorlayan bir ahlak ve siyaset kültürüne
dahil olmalýyým.
“Bizi birbirimize yaklaþtýracak,
adalet sevdalýlarýný yan yana getirecek bir dil oluþturamadýk…”
Kerbela’nýn evlatlarý bugün yeni bir
çatýþmanýn eþiðinde hatta içinde. Beklerdik ki Kerbela bu ümmete bir ayar
versin, bir ölçü versin. Bir ahenk ve bilinç kazandýrsýn. Bir hüseyni bilinç
kazandýrsýn. Zorbalýkla adalet arayýþý arasýnda, ýrkçýlýkla insaniyet mektebi
arasýnda bizlere bir miyar kazandýrsýn. Evet, þükürler olsun ki pek çok Müslüman
tarihte Kerbela’dan ders alarak ondan birtakým mesajlar alarak hayatlarýný hak
ve adalet üzere sürdürdüler. Hz. Hüseyin’e tabi olanlar Hz. Hüseyin gibi
yaþadýlar. Ancak þimdi açýk seçik görülüyor ki ortalýk yine karýþmýþ durumdadýr.
Bir farkla ki Kerbela’da birbirlerine karþý saf tutanlar neyi istediklerini
biliyorlardý, kimin yanýnda olduklarýný biliyorlardý. Hz. Hüseyin’le olmanýn
bedeli de onun karþýsýnda saf tutan Yezid’le birlikte olmanýn da anlamý
belliydi. Ne yazýk ki þimdi müminler saf saf birbirlerini incitiyor, saf saf
birbirlerine kýyýyorlar. Neyi istediklerini bilmiyorlar, neyi yýktýklarýný
bilmiyorlar. Neye kastettiklerini bilmiyorlar. Bu aymazlýk, bu cehalet gözümüzün
önünde her daim bize tarihi fýsýldayan Kerbela’yý anlamadýðýmýzý, onun
mesajlarýný sindiremediðimizi gösteriyor. Törenlere, ritüellere, aðýtlara
gereken önemi verdik ama ne yazýk ki bizi birbirimize yaklaþtýracak, adalet
sevdalýlarýný yan yana getirecek bir dili oluþturamadýk. Kerbela içimizde bir
kordur yanar durur. Ama inanýn ki þimdi yaþadýklarýmýz da en az onun kadar
acýtýcý ve hüzün vericidir.
“Bugün bizler Kerbelanýn anlam
dünyasýna nüfuz etmeye her zamankinden daha fazla muhtacýz…”
Bugün bizler Kerbelanýn anlam dünyasýna nüfuz
etmeye her zamankinden daha fazla muhtacýz. Bugün bize oradan düþen sadece
ritüel midir, aþure midir? Müslümanlarýn izzet ve onuru tarihte hiç olmadýðý
þekliyle bugün bizzat birbirleri eliyle yok ediliyor. Baþkalarýný suçladýk,
baþkalarýnýn sinsi emellerine sýk sýk atýf yaptýk. Bunu unutacak bunu ihmal
edecek deðiliz. Ama bir kere de ne olur kendimize bakalým. Nerede hata
yaptýðýmýzý sorgulayalým. Ýnsan yetiþtirme düzenimizi gözden geçirelim. Ehli
kýble tekfir edilmez diyen kuþatýcý bir ilke, kapsayýcý bir akide kontratýyla
bugünlere eriþmiþ Müslümanlar bugün nasýl oluyor da dini mekânlara
saldýrýyorlar, birbirlerine kastediyorlar? Bütün bunlarý yaparken de o muazzam
tekbiri getirmeyi ihmal etmiyorlar. Bugün bu mülevves çatýþma ortamýnda
þaþýrtýcý bir þekilde herkes hak diyor, herkes hakikat diyor, sonuçta binlerce
Müslüman bu yeni Kerbelalar içinde anlamsýz bir þekilde kim vurduya gidecek
þekilde hayatlarýný kaybediyorlar.
“Bütün dünyadaki Müslümanlarýn yeni
Kerbelalarýn yaþanmamasý için ortak bir dil, kültür ve düþünce geliþtirmesi
gerektiðine inanýyorum…”
Þii geleneði içinden gelerek Hz. Âli’ye yaran
olanlar, Sünni geleneði içinden gelerek ehl-i beyte ihtiram gösterenler bu
gidiþe dur demek zorundayýz. Ümmetin enerjisi heba oluyor, binlerce Müslüman
acýmasýz kör kurþunlara, acýmasýz hile ve desiselere kurban gidiyor. Din adýna
cehalet, mezhep adýna þekavet karþýsýnda bize düþen bir þeyler olmalý.
Farklýlýklarý hoþ görmek için böyle bir bilgi dünyasýna, böyle bir kavrayýþa,
böyle bir mentaliteye ihtiyaç var. Bugün Kerbela’nýn ruhunu kavrayanlar, yaný
baþýmýzda, burnumuzun dibinde olup bitenler konusunda, her yanýmýzý saran bu
fitneler hakkýnda bir þeyler yapmýyorsa bunu da sorgulamak gerekir. Tarihte
ümmet içindeki en önemli savrulmalarýn en baþta Kerbela’da yaþandýðýný
biliyoruz. Aþure hatýrasý eþliðinde Kerbela’dan baþlayarak Efendimiz
aleyhisselatü vesselamýn mirasýna nasýl sahip çýkýlacaðý konusunda ehl-i beyt
mensuplarýnýn ortaya koyduðu tecrübe baþlý baþýna deðerlidir, baþlý baþýna
þerefli ve itibarlýdýr. Sünni ve Þii Müslümanlar bu mirasa sahip çýkma hususunda
adeta yarýþ içinde olmalarý gerekir. Bütün dünyadaki Müslümanlarýn yeni
Kerbelalarýn yaþanmamasý için ortak bir dil, kültür ve düþünce geliþtirmesi
gerektiðine inanýyorum. Bugün maalesef bütün Ýslam dünyasýnda çaðdaþ Kerbelalar
yaþanýyor. Nice insanlar boþ yere hayatlarýný kaybediyorlar. Onun için bütün
Müslümanlarýn mezhebi, meþrebi, dili, kültürü, düþüncesi ne olursa olsun bir
araya gelerek bir daha Kerbelalarýn yaþanmamasý için ortak bir kültür, ortak bir
düþünce, bir gönül birlikteliði geliþtirmesi gerektiðini ifade etmek
istiyorum.
Alülbeyt Vakfý’nýn düzenlediði sempozyumun
açýlýþ programýna katýlanlar arasýnda Alulbeyt Vakfý Baþkaný Prof. Dr. Hüseyin
Hatemi, Ayetullah Sistani’nin temsilcileri, Alulbeyt Vakfý’nýn yurtdýþý
temsilcileri ve çok sayýda davetli katýldý.
Alýntý